Girişimsel Fizik Tedavi, Girişimsel Fiziyatri ve Rejeneratif Tıp Uzmanı Doktor Aşkın Nasırcılar’ın uzmanlık alanları ile ilgili sıkça sorulan sorulara bu sayfadan ulaşabilirsiniz..


Rejeneratif Tıp ya da bilinen adı ile Tıbbi Onarım, 2000’li yılların başından bu yana tüm dünyada kullanım alanı genişleyen, heyecan verici bir alandır. Kan naklinin bilinen en eski rejeneratif tıp uygulaması olduğunu düşünürsek uzun yıllara dayanan bu tedavi şeklinin son yıllarda gelişen uygulama alanları ile dikkat çektiğini görüyoruz.

Rejeneratif Tıp hastalıklar, travmalar sonucu ortaya çıkan hasarların giderilmesi, doğuştan meydana gelen bozukluklar veya normal vücut fonksiyonlarının kazanılması/yeniden sağlanması ile ilgilenmektedir. Hücresel tedaviler, doku yenilenmesi ya da onarımı ve organ nakli gibi uygulamalar bu alan içinde yer almaktadır. Özellikle son yıllarda kök hücre biyolojisi ile ilgili çalışmalar ve kök hücrelerin birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlaması rejeneratif tıp alanına önemli katkıda bulunmuştur.

Rejeneratif Tıp sadece tedavi amacıyla değil koruyucu olarak da kullanılabilmektedir.

Kök hücreler tüm eklemlere, kaslara, omurilik kanalı içine, cilde, burun yoluyla akciğerlere, gözlere ve damardan sistemik olarak tüm iç organlara uygulanabilir. Bugün için tedavi edilemeyen neredeyse tüm kronik hastalıklarda uygulanabilirler.

Halen bazı çalışmalar devam etmekle birlikte eklem kireçlemelerinde, menisküs, bağ ve kas yırtıklarında, bel-boyun disk dejenerasyonlarında, avasküler nekroz ve osteonekrozda, romatoid artrit, ankilozan spondilit, psöriatik artrit, inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi romatizmal hastalıklarda, SLE, Sjögren, Hashimato ve MS gibi otoimmün patolojilerde, Parkinson, Alzheimer, ALS gibi nörodejeneratif hastalıklarda, beyin damar felçlerinde, omurilik yaralanmaları ve travmatik beyin zedelenmelerinde, periferik sinir nöropatilerinde, muskuler distrofilerde, kalp, böbrek, karaciğer gibi organ yetmezliklerinde, şeker hastalığında, kronik obstüriktif akciğer hastalığında, yeni doğan konjenital diyafragma hernisi ve Graft versus host hastalıklarında hayat kurtarıcı olarak kullanılırlar. Ayrıca anal fissürlerde tedavi edici etkileri bulunmaktadır.

Kök hücreler yaşamımız boyunca kemik iliğinde sentezlenir ve kana karışır. Tüm dokularda bulunurlar. Önceleri sadece kemik iliğinde depolandıkları düşünülürken bugün cilt altında adipoz denilen yağ dokusunda da depolandıkları keşfedilmiştir. Hatta yağ dokusunda bulunan kök hücrelerin kemik iliğine göre 500 ile 2500 kat daha fazla sayıda olduğu düşünülmektedir.

Kemik iliği kaynaklı kök hücreler leğen kemiğinin arka kısımlarından aspirasyon yoluyla alınırken, yağ doku kaynaklı kök hücreler sıklıkla karın bölgesinden mini liposuction dediğimiz minimal girişimsel bir yöntemle alınır. Elde edilen örnekler hızla santrifüj edilir ve bazı laboratuvar işlemlerinden sonra serum haline getirilir.

Diğer bir yöntem kültür ortamında çoğaltmadır. Önce 10-20 ml gibi az miktarda kemik iliği veya tırnak büyüklüğünde yağ doku örneği alınır. Ayrıştırılan kök hücreler kültür ortamına ekilerek 4-6 hafta kadar çoğaltılır. Milyonlarca sayıya ulaştırılır.

Kişinin kendi kök hücreleri uygulandığı için alerjik reaksiyon gözlenmez. Yan etki beklenmez. Bu nedenle oldukça güvenli bir uygulamadır. Etkinliği ve güvenilirliği onlarca yıldır devam eden hayvan ve insan çalışmalarıyla ortaya konmuştur. Bu konuda yığınla literatür bulunmaktadır.

Kök hücreler, tüm yaşamımız boyunca vücudumuzda bulunan, hasarlı dokuları onaran özel hücrelerdir. Başlıca kas iskelet sistemi sorunlarına bağlı ağrılı ve romatizmal hastalıklarda sadece ağrıyı azaltmakla kalmazlar, kendilerini yenileyemeyen kıkırdak, menisküs, sinir ve tendon gibi özel hücrelere dönüşerek tedavi edici özellik gösterirler. Normal şartlarda dokularda çok az sayıda ve uyur halde bulunurlar.

Hasar varlığında hızla uyanarak sorunlu yere göç ederler ve çoğalmaya başlarlar. Ancak az sayıda olmaları nedeniyle dokuyu tamamen onaramazlar. Şanslıyız ki, modern tıp yöntemleri sayesinde kök hücreleri toplamak ve çoğaltmak oldukça kolay. Böylece dışarıdan çok sayıda kök hücre verildiğinde hasarı tamamen onarabilirler. Tüm dünyada en fazla eklem ağrısı sebebi olan, yaşlılıkla ilişkilendirilen eklem kireçlemeleri klasik ilaçlar ve yöntemlerle tedavi edilemezken, kök hücreler, dokuları yenileme ve onarma özellikleri sayesinde bu gibi tedavi edilemeyen kronik hastalıklarda büyük öneme sahiptir

Kök hücrelerin ağrı üzerine hem erken dönem hem de geç dönem etkileri bulunmaktadır. Erken dönemde iltihap baskılayıcı özellikleri nedeniyle ağrıyı hemen kesebilirler. Şişliği, ödemi azaltırlar. Geç dönemde asıl tedavi edici özellikleri olan doku onarıcı etkileri ortaya çıkar. Belirgin onarım özellikleri ilk günden başlamakla birlikte en erken 1. ayda fark edilir ve 6 ay-1 yıl içinde de hastanın giderek iyileşmesi beklenir

Günümüzde tedavi edilemeyen omurilik yaralanmaları, travmatik beyin zedelenmeleri, beyin damar hastalıklarına bağlı felçlerde ilk 1 aylık dönemde uygulandığında yüksek başarı oranına sahiptir. Bunların yanı sıra Parkinson, Alzheimer, ALS, MS ve Muskuler Distrofiler gibi çözümsüz hastalıklarda da devam eden çalışmalar ve mucize olmamakla birlikte umut vaat eden sonuçlar vardır. Yalnız tüm sinir sistemi rahatsızlıklarında erken dönem tanı ve uygulama esastır. Böylece bu hastalıkları durdurma, tedavi etme ve önlemeden bahsedebiliriz.

Tüm kök hücre uygulamalarında ve doku onarım aşamalarında inflamasyon dediğimiz iltihap süreci olmalıdır. Karıştırılmaması gereken konu bunun mikrobik bir iltihap olmadığı ve antibiyotik gerektirmediğidir. İyileşme iltihabı da denilen bu süreçte anti-inflamatuvar sınıfı ağrı kesicilerin kullanılması doku iyileşmesini bozar. Sadece parasetamol grubu ağrı kesiciler kullanılabilir. Bunların yanı sıra, doku onarımı için doğru beslenme ve yeterli protein alımı önemlidir. Ayrıca kas iskelet sistemi sorunlarında aşırı kilodan kaçınılmalı, kaslara yönelik güçlendirici egzersizler ve programlar uygulanmalıdır.

Kök hücre elde etme işlemleri için bölgesel anestezi veya sedo-analjezi denilen sakinleştirici dozda analjezi uygulanır. Bu nedenle elde edilirken hasta fazla ağrı hissetmez. Tedavi sırasında yapılan enjeksiyonlarda, aşı enjeksiyonlarından daha ağrılı değildir. Kozmetik amaçlı uygulamalarda da, cilde soğuk uygulama ve anestezik kremler tatbik edildiğinden yine fazla ağrı hissedilmez. Takip eden günlerde de ağrı olmaz.

Yaşlandıkça kök hücre sayımız azalır. Buna bağlı olarak kronik rahatsızlıkların ortaya çıktığı düşünülmektedir. Yaşla birlikte cildimizde de kök hücre sayısı azalır böylece cilde dolgunluk, esneklik ve tazelik veren kolajen, elastin, hiyaluronik asit sentezleri de azalır. Cildi dolduran ve su tutan bu proteinlerin azalmasıyla çizgilenmeler, kırışıklıklar ve sarkmalar meydana gelir. Bunu önlemek amacıyla ciltten, mercimek tanesi büyüklüğünde bir biyopsi örneği alınır. Elde edilen cilt kök hücreleri 4-6 hafta kadar kültür ortamında çoğaltılır ve her seansta en az 20-25 milyon hücre olmak üzere düzeltilmesi istenilen yüz, boyun gibi cilt bölgelerine enjekte edilirler. Genelde 2 veya 3 seans olarak 1 ay ara ile uygulanmaları yeterlidir.

PRP, “platelet rich plasma” denilen Türkçe adıyla pıhtılaşma hücrelerinden zengin kan plazmasıdır. Pıhtılaşma hücrelerinin önemi içlerinde 500’den fazla hücre büyütücü hormon ve faktör bulundurmalarıdır. Normal şartlarda pıhtılaşma hücreleri bu hormonları dışarı salgılamazken, dokuda hasar varlığında çevreye salınırlar ve iyileşme sürecine katkıda bulunurlar. Kök hücreler ise bambaşka özelliklere sahiptir. Hem çoğalabilirler hem de hasarlı dokunun doğrudan kendisine dönüşebilirler. Yani kök hücre, ölen kıkırdak, kalp, böbrek, beyin gibi özel hücrelere dönüşebilir ve çoğalabilir. Pıhtılaşma hücresi ise bu özel hücrelere dönüşemez. Dolayısıyla kök hücrelerin onarıcı özelliklerine bağlı olarak daha uzun ömürlü olduklarını söyleyebiliriz.

Eklemlerimiz hareketli yapılardır ve hareket esnasında sürtünmeyi azaltma amacıyla iki kemik arasında kıkırdak dokumuz bulunur.

Kıkırdak dokumuz kaygan, pürüzsüz bir yapıdır. Yaşımız ilerledikçe kıkırdak içerisindeki su miktarı azalır ve incelir. Su miktarı azaldığı için çatlamaya ve parçalanmaya başlar, görevini yerine getiremez hale gelir ve kemikler birbirine sürtmeye başlar. Kemik ve kıkırdakta aşınmalar, kemik uçlarında sivrileşmeler görülür. Sürtünmeye bağlı olarak eklemlerde acı ve ağrılar ortaya çıkar.

Kireçlemenin önemli iki nedeni vardır; Yaşlanmak ve aşırı kilo.

Kıkırdak dokusu kan damarı içermez ve öldüğünde kendisini çoğaltamaz.  Kök hücreler ise, kıkırdak dokusuna dönüşebilen özel hücrelerdir.

Günübirlik bir işlem olan kök hücre tedavisi hastane yatışı gerektirmez. Elde edilen kök hücreler sorunlu eklemlere bölgesel enjeksiyon yoluyla uygulanır. Sıklıkla 1-2 bölgeden enjeksiyon yapılır. Uygulanan yönteme göre değişmekle birlikte kişi yürüyerek dahi evine gidebilir ve günlük hayatına devam edebilir.

Cildimizde ve tüm bağ dokularımızda fibroblast dediğimiz dokulara destek olan ve çatı sağlayan hücreler bulunmaktadır. Fibroblastlar, başlıca dokulara dolgunluk veren kolajen, hyaluronik asit ile esneklik veren elastin salgılarlar. Yaşla birlikte fibroblastların sayıları azalır ve gözle gördüğümüz yaşa bağlı cilt kırışıklıkları meydana gelir.

Otolog fibroblast hücre tedavisi son dönemde estetik cerrahi ve dermatoloji alanında oldukça önem kazanan uygulamalardan bir tanesidir. Dermal ve subkütanöz defektler örneğin kırışıklar, çatlaklar, akne skarları, yara izleri tedavilerinde otolog fibroblast kullanımı estetik cerrahlar için yeni bir pencere açmıştır.

Otolog Fibroblast;

  • Ciltteki kırışıklıkların giderilmesinde,
  • Lekelerin ve koyu alanların renginin açılmasında,
  • Kapanmayan kronik yaraların tedavisinde,
  • Mezoterapi ile yapılabilecek yüz yenileme (facial rejuvenation) uygulamalarında,
  • Akne veya suçiçeği gibi rahatsızlıklar sonrası oluşan çukurların doldurulmasında,
  • Yanık, geçirilmiş cerrahi ya da travmaya bağlı oyukluk ve nedbelerin tedavisinde,
  • Dudakların dolgunlaştırılmasında,
  • Kellik tedavisinde indirek olarak,
  • Diş hekimliğinde periodontolojik uygulamalarda kullanılmaktadır.​

Kök hücre tedavisi, tüm dünyada yeni kapılar açan, en önemlisi rejenerasyon yani onarım sağlayan bir tedavi yöntemidir. Diğer tedavilerden farkı vücudumuzu tamamen onarma potansiyeli taşımasıdır.

PRP ise “pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma” uygulaması işleminin kısa adıdır.

Pıhtılaşma hücreleri kök hücreler değildir!

Kök hücre uygulamalarında daha çok yağ dokusundan daha az da kemik iliğinden ve diğer bazı dokulardan alınan kök hücreler tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Kök hücreler hem kendisini çoğaltır, hem de farklı doku hücrelerine dönüşebilir. Vücutta her doku ve organı onarma, yenileme kabiliyetine sahiptir.

PRP tedavisi, son yıllarda giderek artan bir şekilde çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanmış bir yöntemdir. Bu yöntemde ilaç hastanın kendi kanından hazırlanmaktadır.

Pıhtılaşma hücreleri kıkırdak hücresine dönüşemez, şeker üreten pankreas hücresine dönüşemez, kendisini bile çoğaltamaz. Pıhtılaşma hücrelerinin önemi içlerinde 500’den fazla hücre büyütücü hormon ve faktör bulundurmalarıdır. Normal şartlarda pıhtılaşma hücreleri bu hormonları dışarı salgılamazken, dokuda hasar varlığında çevreye salgılarlar ve iyileşme sürecine katkıda bulunurlar ancak ölen hücrelere dönüşemezler.

Özetle kök hücre; ölen kıkırdak, kalp, böbrek, beyin gibi özel hücrelere dönüşebilir ve çoğalabilir. Pıhtılaşma hücresi ise bu özel hücrelere dönüşemez. Dolayısıyla kök hücrelerin onarıcı özelliklerine bağlı olarak daha uzun ömürlü olduklarını söyleyebiliriz.

Kanın protein içeren plazma kısmına PRGF adı verilir.

Kandaki PRGF adlı kök hücreler ve trombositler;

  • Kan pıhtılaşmasında
  • Dokuların iyileşmesinde
  • Hücrelerin büyümesinde, çoğalma ve gençleşmesinde, hasarlı dokuların onarımında ve doğal iyileşme süreçlerini tetikleyici “büyüme faktörlerini” (yani Growth-Büyüme Hormonu) salgılar.

PRGF uygulamasının amacı, hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda trombositi verebilmektir. Böylece hasarlı dokunun onarımı da bu kadar hızla ve güçlü bir şekilde başlar ve daha çabuk sonuçlanır, çünkü PRGF ile elde edilen trombositlerin yoğunluğu kandakinden 2 ila 5 kat fazladır.

PRGF uygulamaları çeşitlidir;

  • Cilt,
  • Kas, tendon, eklem içi,
  • Vücut boşlukları ile
  • Yaralı ya da hasarlı her bölgeye uygulanabilir.

Yüksek konsantrasyondaki trombosit solüsyonu ve büyüme-growth faktörleri en çok hasarlı dokuya enjekte edilir. Geriye kalan plazma sıvısı daha az hasarlı bölgelere enjekte edilir. Böylelikle vücudun kendini yenileme ve iyileşme potansiyeli uyarılır.

PRGF uygulamaları;

  • Kas yırtıkları ve kas zedelenmeleri
  • Bağ yırtıkları ve zedelenmeleri
  • Kireçlemeler
  • Bel fıtıkları
  • Boyun fıtığı
  • Topuk Dikeni
  • Tenisçi ve golfçü dirseği
  • Eklem burkulmaları ve darbelerde
  • Osteonekroz ve avasküler nekroz başlangıç aşaması
  • Fibromiyalji
  • Yara ve yanık tedavileri
  • Kas zedelenmeleri, kas-bağ dokusu yapışıklıkları
  • Cilt yapışıklıkları – Cilt kalınlaşmaları
  • Saç dökülmesi tedavisi, alanlarında kullanılmaktadır.

Günümüzde birçok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde kullanılan Ozon Tedavisi, ilk defa I. Dünya Savaşı yıllarında çürümekte olan yaraları, kemik kırıklarını, enflamasyonları ve abseleri tedavi amacıyla kullanılmıştır.

Ozon Terapi;

  • Romatizmal Hastalıklar (Artrit, Kireçlemeler, Bel, Boyun Fıtıkları, Menisküs, Bağ ve Kas yırtıkları)
  • Damarsal Dolaşım Bozuklukları
  • Deri Lezyonları ve Deri Ülserleri (Sedef, Diabet Yaraları, Enfekte Olmuş Yaralar, Bası Yaraları, Cilt Enfeksiyonları, Alerji ve Egzamalarda)
  • Yara ve Yanık Tedavilerinde
  • Mide ve Bağırsak Sorunları (Gastrit, Ülser, Ülseratif Kolit, Bağırsak iltihapları, Spastik Kolon, Fistüller)
  • Bakteri ve Virüs kaynaklı Enfeksiyon Hastalıkları
  • Bağışıklık Sistemini Güçlendirmede
  • Solunum Sistemi Hastalıkları (Astım, Bronşit, Zatürre, KOAH, Tüberküloz)
  • Kalp Hastalıkları
  • Böbrek ve Ürolojik Hastalıklar (Böbrek, Mesane Enfeksiyonları ve İdrar Yolu Enfeksiyonları, Prostat Rahatsızlıkları)
  • Kadın Hastalıkları (Dirençli Genital Enfeksiyonlar, Kısırlık ve Tüp Bebek Programlarında Destekleyici)
  • Yaşlılıkla İlgili Sorunlar (Genel Canlandırma, Makular Dejenerasyon)
  • Nörolojik Hastalıklar (Başağrısı, Migren, Alzheimer ve Demansda, Parkinson, Polinöropati, myotoni, Muskuler Distrofi, ALS gibi kas sinir hastalıklarında, Spastik çocuklarda, Dolaşım bozukluğuna bağlı Baş dönmesi tedavisi)
  • Kronik Yorgunluk ve Stres
  • Anti-Aging ve Sağlıklı Yaşlanma
  • Detoks Amaçlı
  • Zeka ve Hafızanın Güçlenmesinde
  • Karsinojen Durumlarda Ek Tedavi
  • Diş Hekimliğinde Dezenfeksiyon, Yara Temizleme ve İyileştirme
  • Kozmetik Amaçlı, kullanılmaktadır.

Ozon Terapisi, hastaya ve hastalığa özgü olarak çeşitli yollardan ve çeşitli dozlardan verilmektedir. Her ozon tedavisi uygulama biçimi, uygulanacak doz ve süresi birbirinden farklıdır, o nedenle uzman hekim kontrolünde uygulanması tedavide esastır.

Ozon Terapisi uygulama şekilleri;

  • Major-kan yıkama-yöntemi
  • Minör-kas içi yöntemi
  • Cilt altı
  • Vücut boşluklarına uygulama yöntemi
  • Soluma yöntemi (zeytinyağından geçirilmiş ozon gazından elde edilen ozol gazının solutulmasıdır)
  • Serum infüzyonu halinde
  • Eklem içi ve çevresine uygulama
  • Torbalama
  • Kupa yöntemi
  • Ozon sauna
  • Ozonlu yağ ve su uygulaması, olarak özetlenebilir.